30 Ocak 2012 Pazartesi

Durum Bildirmesi

Şimdi ben karı seviyorum ya Allahım bana ahan da sana kar diye yollarıma bir sürü kar serdi. Şimdi çoğunluk herkes gibi ne yazıkki  ben ev yerine bu günü iş yerinde çalışarak geçirmek durumundayum. Sabahta böyle  umutlanarak kalkmıştım hani şehirden uzak ya çalıştığımız yer gitmesi zor gelmesi zor... Ama sizin de CEO'nuz karlar ülkesinden geliyorsa ve bu da kar mı diye burun büküyorsa tıpış tıpış geliyorsunuz o yolu:( Sabah bir saat gecikmeli ve de zorlu bir yolculuktan sonra geldik. Ama nasıl geldik sormayın:) Öncesinde ufak  bir kaza atlattık yolların kaymasından dolayı, sonra çalıştığım yere araba giremez hale gelince başladık yürümeye. Ve ben hangi akla hizmet etek giydisem bugün:) Nihayetinde kavuştuk iş yerime, sormayın bir de büyük aşk yaşıyoruz kendisiyle... Neyse bakalım dönüş yolu nasıl olacak, şimdiden  kara kara düşünmekteyim. Şimdi ben sıcakcık evimde olsaydım, sokaktaki çocuklarla biraz kar topu oynadıktan sonra kendime bir sıcak çikolata yapıp keyifle yudumlaya yudumlaya kitabımı okusaydım fena mı olurdu......


Karnım feci şekilde acıkmışken ve birilerine fena halde canım sıkılmışken şu güzelliği nasıl canım çekti anlatamam..

Ne diyebilirim ki bugün Pazartesi ve tek gerçek bu sanırım:)

27 Ocak 2012 Cuma

Beyaz Görüntüler...

Bugün sanki dünyanın en güzel hediyesini almış gibiyim. Bu karı ne zamandan beri bekleyen ben öğle arasında artan kalan zamanda bu görüntüleri çekebildim anca. Şu anda burada bunun iki katı kadar kar var, bakalım eve nasıl gideceğiz:) Ama değmez mi ya bu güzelliğe...  Ben seviyorum doğanın bütün güzelliklerini yaşamayı... Bana kafayı mı yedin diyen arkadaşlara selam olsun, çok geçmez acaba bizim çocuklarımız dört mevsimi yaşabilecek mi diye sorarım kendilerine... Ne şanslıyız ki dört mevsimi de yaşayabildiğimiz bir ülkemiz var.
Yazın denize girmeyi, sonbahar da rüzgarın yüzümü okşamasını, ilkbaharda ağaç dallarının tomurcuklanmasını, kışın da bu bembeyaz güzelliği seviyorum. Hayatın enerjisini hissetmeli insan diyorum, içimizdeki çocuğu öldürürsek yaşamanın ne anlamı varki...

 Ayrıca bugün Cuma, haftanın en güzel günü:)








20 Ocak 2012 Cuma

Gerçek Renkler/Kristin HANNAH

Şimdi bu kitabı nasıl anlatsam bilemedim; Kristin Hannah  Önce Ateş Böceği Yolu, sonra Kış Bahçesi, şimdi de Gerçek Renkler'le çıktı karşıma... Hepsinde de özellikle kadınların birbirlerine kimi zaman dostlukları ve bağlılıklarının, kimi zamanda nefretlerinin ortak paydada buluşmalarını konu alan bu kitaplar bana nedense çok hayatın içinden geldi. Ama özellikle beni benden alan Kış Bahçesi oldu bunların içinden... Gerçek Renkler ise bana biraz özellikle Kış Bahçesi'nden sonra; hani tadı unutulmasın da okurlarıma o sevdiği kekten bir tane daha pişireyim tadında olmuş. Ama o çok sevdiğiniz taze pişmiş keki ikinci kere yediğinizde  midenizde bir ağırlık oluşur ve üstünüze rehavet çöker... Gerçek Renkler'in de tadı güzel olmasına rağmen ben  pek sevemedim. Konu olarak, derinlik olarak  hiçbir kusuru olmamasına rağmen konunun ana temasına gelene kadar gereksiz sıkıldım. Bildiğim bir tattı çünkü... Doymanıza rağmen yemeniz için ısrar eden ev sahibesinin  gereksiz ısrarı gibiydi...



19 Ocak 2012 Perşembe

Beyazın Büyüsü...


İstanbul gibi bir yerde kendimi iş yerim konusunda ne kadar şanssız hissetsem de bazen güzel tarafları da yok değil... Mesela yağan karın hemen erimesi buraya biraz daha uzun sürede ulaşıyor... Yapılacak çok fazla alternatif yok; kendimi avutabildiğim tek manzaram görünen çardak. Kışın penceremden böyle güzel görüntüler yakaladıkça mutlu oluyorum. Yazın da hem çardağın yemyeşil olması hemde yeni doğmuş kuzuların çobanlar tarafından otlatılması bana hala nefes alabildiğimi hatırlatıyor...


Bu da binanın öbürkü tarafından görünen başka bir güzellik. Sigara içmesem de adı sigara odası olan balkoncuk bazen böyle güzelliklere şahit oluyor işte...


Bu kadar beyaza biraz da renk getirmek lazım değil mi:) Siz siz olun bu kış günlerinde bol bol meyve sebze tüketin...


Karın yeniden yağması ve sokakta kar topu oynayan çocukların şen kahkahalarını daha çok duymak dileğiyle...

18 Ocak 2012 Çarşamba

Sherlock Holmes: A Game of Shadows


Ah o ne güzel bir filmdi öyle ya.  İzlemeye doyamadım desem yeridir... Geçen yıl ilkini sinemada izlemeye fırsat bulamayan ben bunu kaçıramazdım. Geç olsada muradıma erdim:) Jude Law'dan ziyade Robert Downey Jr'ye bittim, harikaydı bence. Ayrıca Ejderha Dövmeli Kız'ın İsveç yapımı filminde oynayan Noomi Rapace, yani bildiğimiz Lisbeth Salender beni bu filmde oldukça şaşırttı diyebilirim.  Böyle değişik rollerde karşıma çıkan oyunculara bayılıyorum. Hatun hakkını vermiş. Ve şunu da söylemeden edemeyeceğim Ejderha Dövmeli Kız'ın zaten İsveçliler tarafından yapılmış bir filmi var, hatta bütün millenium serisinin var. Amerikalı'ların neden ikinci bir film yapma gereği duyduklarını anlamadım. Bu konuda biz daha iyiyiz imajını vermek istiyorlarsa bence  fena halde çuvalladılar. Tamam film çekmede iyisiniz, yeterince teknolojik güçleriniz var, maddi imkanlarınız da var ama artık yaratıcılık bitmiş  demek oluyor bu. Hele ki hem okuyucu olarak hem de izleyici olarak bu bende fena halde antipati oluşturdu.  Ayrıca kitaplarını okuduğum ve daha sonra sinemaya uyarlanan filmleri genelde beğenmememe rağmen İsveçliler gayet de iyiydi Millenium Serisinde...


Hollywood yapımı desemde bence ÇAKMA olanı belki sinemaya gidip izlemem ama aradaki farkı görmek amacıyla DVD'sini bulursam izleyeceğim.


Sherlock Holmes içinse  çok fazla ayrıntıya gerek yok izleyin, izleyin ve yine izleyin diyorum:) Son zamanlarda izlediğim en eğlenceli filmdi...

11 Ocak 2012 Çarşamba

Labirent

Labirent son zamanlarda Türkiye'de çıkan aksiyon ve polisiye filmlerinden en iyisi diyebilirim. Yine de bu konuda hala Amerika'lıların eline su dökemeyiz. Kabul etmek lazım onlar bu konuda çok ama çok iyiler. Labirent için de kötünün iyisi diyelim hadi biz:)  Filmin konusuna gelince; İstanbul'da büyük bir eylem hazırlığındaki terosist  grubu ortaya çıkartıp engellemeye çalışan istihbarat görevlilerinin öyküsünü anlatan bir polisiye filmi. Oyuncular iyi ama özellikle Meltem Cumbul'u böyle bir rolde görmek beni şaşırttı ama rolün de hakkını vermiş hatun yani:) Timuçin Esen'e ise sözüm yok, oyuncuların hepsi kendilerinden üstün bir performansla filmin hakkını vermişler. Büyük bir beklentiye girip hayal kırıklığına uğramak yerine az beklentiyle daha çok keyif almak lazım. Sonuçta bütçe belli, yönetmen belli oyuncular belli... Özellikle kendi kendimizi taşlamak yerine tadir edip türk oyuncularımızın ve yönetmenlerimizin motivasyonunu  arttırmamaz gerektiğini düşünüyorum.


PS: İzlenebilir bir film. En azından şöyle diyeyim İmmortals'dan kat be kat iyi:)

9 Ocak 2012 Pazartesi

Kadın Dedektif/Alexander McCell Smith

2011'i de geri bıraktık, çoğu insan gibi bende ne değişti ki şimdi diyenlerdenim.. Sanırım herkesin büyük bir heyecanla sarılacağı bir umuda ihitiyacı var. O yüzden gelen yeni yıla bunca anlamlar yüklüyoruz, sanki biri gelip sihirli bir değneği ile tüm hayatımızı değiştiriverecekmiş gibi... Ben herşeyin sende bittiğine inananlardanım, eğer sen hiçbir çaba göstermiyorsan olduğu gibi sayıyorsundur..


2012'nin ilk kitabı Kadın Dedektif'i huzurlarınıza takdim ederim:) Yazar sanırım çok fena bir Agatha hayranıymış..O kadar çok ilham almış ki neredeyse bire bir kopyasını yapacakmış. Kitap Afrika'da bir kadının dedektifik bürosunu kurmasıyla başlıyor. İçinde ufak ufak dedektiflik hikayeleri ile sizi çok sıkmamakla bereber ben çok da iç açıcı bulmadım diyebilirim. Okunacak kitap kalmayınca annemin kütüphanesine daldım ve elime bu denk geldi. Ama biraz araştırınca aslında bu kitap bir dedektiflik serisinin ilk kitabıymış. Ama ben devamını getirmeyi düşünmüyorum. Agatha severlerin belki ilgisini çekebilir, ama Agatha'dan sonra da pek haz alınır mı bilmiyorum:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...