21 Şubat 2013 Perşembe

KİTAP HIRSIZI/ Markus ZUSAK

Uzun zamandır böylesine güzel bir kitap okumamıştım. Tüm okuduğum kitaplardan çok farklıydı. Konu olarak çok yabancı olmadığım ama dili ve anlatımı beni benden aldı diyebilirim. Öyle içime işledi ki kitap sayfalarını hızla çevirmeme rağmen bitmemesi için özellikle direndim. Bu kitabın anlatıcısı bir kere ne ikinci şahıs, ne çocuk, ne kadın ne de erkek... Bu kitabı anlatan ölüm... Ölümün kelimelerle dans edebileceğini hiç düşünmemiştim.

Ve daha ilk sayfalarda diyor ki:

Bazen çok erken gelirim. Acele ederim, ve insanlar hayata beklediğimden daha uzun süre tutunur...
Ama zamanın bir yerinde olabildiğince yanınızda duracağımı söylemem yeterli.
Ruhunuz kollarımda olacak. Omzuma bir renk konacak. Sizi nazikçe uzaklara götüreceğim.

Ne kadar küstahça değil mi? İG takipçilerim bilir bu cümle bana o kadar dokunmuştu ki sormadan edemedim, acaba hep nazikçe mi gideriz diye? Geçmedi birkaç gün ölüm dedemi aldı uzaklara götürdü. Umuyorum ki gidişi nazikçe olmuştur ve bizlerin bilmediği; gittiği o yerde burada olduğundan daha mutludur...
 
Ölüm hiç susmuyor anlatıyor da anlatıyor ve yine diyor ki:
 
"Bir insan benimki gibi bir kalbe sahip değildir. İnsan kalbi bir çizgiyken benimki daire biçimindedir ve doğru zamanda doğru yerde olmak konusunda kusursuz bir yeteneğim vardır. Bunun sonucu olarak, insanları hep iyi ve kötü durumlarda bulurum. Hem güzelliklerini hem çirkinliklerini görürüm ve ikisinin nasıl aynı yaratıkta olabildiğini merak ederim. Ancak onlarda benim kıskandığım bir şey var. İnsanlar ölecek kadar akıllılar..."
 
Küçük bir kız ve savaş yıllarında okumaya direnme çabası... Şimdi elimizde imkanlar varken bile okumamak, ya da okumayı boş bir iş olarak görmek. Bu kitap ince çizgileri farkedebilmem için bana okkalı bir tokat attı...
 
"O bir kızdı.
Nazi Almanya'sında.
Kelimelerin gücünü keşfetmesi ne kadar da uygundu."
  
 
 

5 Şubat 2013 Salı

SON ZAMANLARDA BEN..


Uzun zamandır aranızda yokum ne yazıkki, nerelerde olduğuma gelince işten sonra ben bu haldeyim... Hem iş hem okul hem de evlilik canım çıkıyor açıkçası:(


Arada kaldığım boş vakitlerde de kendimi eğitme çabaları içerisindeyim deee hala bi faydasını göremiyorum. Yakında mesleği bırakıp kendime ufak bir butik filan mı açsam diye bi hayallerdeyim. Bazen boşa okuduğumu düşünüyorum...

 
Şans yüzüme gülsün diye karşıma iki seferdir çift gökkuşağı çıkıyor ama hala bir gelişme yok:(
 
Sonra sınavlarım olmasına rağmen uzun zamandır kendimi yanında çok rahat hissettiğim bi arkadaşımın kız arkadaşıyla tanıştım, böyle bi yerde karşılıklı kahve içtik, keşke burda olsa da daha çok vakit geçirebilseydik...
 
Tabii bu yoğunlukta yine kitap okumaya çalışıyorum... Bu cümle beni o kadar etkilemişti ki instagram daki arkadaşlara nazikçe mi gideriz? diye sorarak paylaşımda bulunmuştum. Geçmedi bir kaç gün dedeciğim bizi bırakıp nazikçe uzaklara gitti... (Umuyorum nazikçe gitmiştir...)
 
 
Köyde hava çok soğuk ve karlı olmasına rağmen dedeciğimi çok kalabalık uğurladık... Dedem 1954 yılında 4 gün tutamadığı orucunu kendine iç ederek gitti... Mekanın cennet olsun dedem...
 
Dedemin evi hep bu kadar büyülü görünecek mi , yoksa anneannem de yanımıza gelince bir daha buralara adım atmaz mıyız?
 
 
Köyde, doğal hayatta böyle güzellikler var, biz hergün şehir stresinden ne çok şeyden mahrum kalıyoruz...
 
Hayatta geriye kalan gezip gördüğümüz, yediğimiz içtiğimiz şeyler.
Denemediyseniz Edirne Tava Ciğerini herkese tavsiye ederim. Sevmeyenler bile sever bu ciğeri eminim...
 
 
Ve son olarak instagram da kitapkardeşliği etkinliği sayesinde bu kitaba başladım.. Biraz yavaş gidiyor ama umarım Şubat Ayı içerisinde bitirebilirim..
 
 
 
Etkinliğe katılmak isteyenler için hala geç değil...
Ayrıca @kitapkardeşliği, @kitapkardeşliğisubat tagleri doğrultusunda diğer katılımcıları da takip edebilirler...
 
 
 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...