28 Mart 2014 Cuma

AA BENIM BIR BLOGUM VARMIS

Ben sanirim basladigi seyi devam ettiremeyenlerdenim... Ne cok istedim yazmayi, paylasmayi ama bir turlu elim varmadi. Ya da kolayima geldi nasilsa bazi arkadaslarla instagramda paylasmaya devam ediyoruz diye... Simdi  nedense ic sesim gece gece buralara itti beni, sanirim yazmayi okumayi yeniden ozledim. Itiraf edeyim bloggera girmeyi bile unutmusum! Usunca bir hamileBebegim  dort ay on iki gunluk oldu ve bu gunlere gelene kadar cok zordu. Bana deseydiler bu kiz bir gun anne olacak hayatta inanmazdim. Ben ki cocuk istemeyen taraftim ama gel gor ki su an bir atmaca misali yavrumun ustune titriyorum. Zaten duygusal olan ben annelik vasifimla daha da guclendi. Nitekim annelik cok ama guzel bir duyguymus. Gulun dikeni gibi hem dikenli hem cok goz alici... Yeniden yazmak istiyorum elim el verdigince nasilsa benim dunyam degil mi hep kitap olmak zorunda degil; biraz da sadece icimden geldigi gibi paylasimlarda bulunmak istiyorum belki sadece kizima yazarim belki de hayat akip giderken icimden sustuklarimi yazarim. Kim bilir, belki de yeniden uzunca bir sure ugramam buralara:((

20 Eylül 2013 Cuma

DÖNMEK...



Eskiden yazmayi ne cok severdim, sonra küstüm herseye...
Yapmayi sevdigim hicbir seyi yapmamaya basladim.
En büyük kötülügü kendime ben yaptim oysa!
Ama bugün yeniden ellerim titreyerek yazmaya karar verdim;
Hiç kimse için degil sadece kendim icin...

  Not: Bir de ben anne oluyorum... 

8 Mart 2013 Cuma

ZİNCİRSİZ/ DJANGO

 
Bu film için off off diyorum. Bu yıl izlediğim en güzel filmlerden olur kendisi. Önceleri eyvah Quentin Tarantino yönetmenliğini yapmış kesin ben izleyemem dedim ama öyle olmadı. Filmin sonuna kadar heyecanla izledim, hatta keşke ara olmasaydı bile dedim.
Tipik bir intikam filmi gibi görünse de tarihten de alıntılar yapmayı ihmal etmemiş Tarantino. Öyle ki özellikle Candyland'daki görüntüler aklıma geldikçe hala tüylerim diken diken oluyor. Müziklerini de ayrıca beğendim, sahnelere cuk oturmuş.
Oyuncular içinse tek kelime ile hepsi harikaydı. Ama bu filmde benim kahramanım Doktor Shultz yani Christoph Waltz'dı. Adam hem komik, hem de bir nevi ölüm makinesi gibiydi...Tabii Leonardo Di Caprio'yu da es geçmemek lazım adam yıllar geçse bile yakışıklılığını hala koruyor:) Oyunculuğuna ise söyleyecek söz bulamıyorum. Kısacası bu filmi izleyin derim, tabii fışkıran kanlara, et parçalarına dayanabiliyorsanız. (Söylemesi benden:))

7 Mart 2013 Perşembe

NIVEA yürekleri ağza getiren bir şakayla yeni Stress Protect deodorantı tanıttı

Havaalanında yaşanabilecek en büyük terslik veya en korkutucu deneyim ne olabilir dersiniz? Uçağınızı kaçırmak mı, bavulunuzu kaybetmek mi yoksa hava koşullarından dolayı günlerce havaalanında kalmak mı?

NIVEA, yolcular üzerinde uyguladığı Stres Testi’yle, onlara soğuk terler döktürmüş ve yeni Stress Protect deodorant için eğlenceli bir viral reklam hazırlamış. Videoyu izleyenler, en stresli deneyimlerini #StresTesti etiketiyle Twitter’da paylaşmaya başlamış bile.



Şubat ayında dünya çapında 5 milyondan fazla izlenme ile en çok paylaşılan viral videolardan olan Stres Testi, NIVEA’nın yeni ürünü Stress Protect deodorantı tanıtıyor. Videoda, farklı insanlar havaalanında uçaklarının kalkmasını beklerken, bir anda tehlikeli bir kaçak olarak arandıklarını öğreniyorlar ve ne yapacaklarını şaşırıyorlar.

Günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz heyecan, korku, stres gibi duygu değişimlerinin neden olduğu terleme ile yeni NIVEA Stress Protect deodorantın ne kadar iyi başa çıktığını, esprili bir dil ile anlatan videoyu izleyince, soğuk terlere karşı önlem almanın önemini kesinlikle hissedeceksiniz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.


Pİ'NİN YAŞAMI/ LİFE OF Pİ

Özüme dönmem gerek. Daha hayatı ne kadar boşverebilirim ki! Karar verdim artık bekletmeden yazmak itiyorum. Okuyamasam da bu aralar sizi sinemaya boğabilirim...
Tabii bu filmi uzun zaman oldu izleyeli. Belki çoğunuz izlemiş de olabilirsiniz ama ben hem unutmamak için hem de izlemeyenlerinize fikir olabilir diye düşündüm.

Film adı üstünde Pi adında Hintli bir çocuğun hikayesini anlatmakta. Yine ben kitap sevdalısı olarak geçinmeme rağmen bu filmin de kitaptan uyarlandığını filmini izledikten sonra öğrendim. Bu bana senaristlerimizin hayal güçlerine ne oldu acaba dedirttiriyor. Yine de filmi izlerken uçsuz bucaksız bir hayal gücünün karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim. Ama bence bunu kitabın yazarına borçluyuz!
Filmiyle aynı ismi taşıyan kitabın yazarı Yann Martel "Pi'nin Yaşamı" sayesinde 2002' de Mann Broker ödülünü kazanmış. Ayrıca başbakanına dört yıl boyunca hergün kitap göndermekle ayrı da bir üne sahipmiş.

 Bunu da şu sözleriyle açıklıyor:
“Kimin ne okuduğu, kitap okuyup okumadığı kendi bileceği iş. Sıradan insanların ne yaptığı beni ilgilendirmiyor, insanlara nasıl yaşayacaklarını söylemek bana düşmez ama benim üzerimde söz hakkı olan insanlar söz konusu olunca durum farklı. Onların okumalarını istiyorum çünkü sınırlı, vasat hayalleri birgün benim kabuslarıma dönüşebilir” Sizce de haklı değil mi?

Film için; çoğu sahne de yok artık desem de insanın zorluklar karşısında ne denli güçlü durabileceğini çok güzel anlatıyor. Sadece vahşi kaplan Richard Parker'ı izlemek bile keyifliydi...

 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...