16 Temmuz 2012 Pazartesi

Sonsuza Kadar/ Susanna TAMARO

İkimizin minik taşları düzgün biçimde yan yana düştüler.. Ben bir adım atıyordum, sen de aynı uzunlukta bir adım atıyordun. Ben seni bekliyordum, sen bana yetişiyordun; ben sana ulaşıyordum, sen beni bekliyordun. Sonsuza kadar böyle gideceğimizi sanıyorduk. Oysa ben şimdi ormanda yürüyorum ve ayak izlerimden başka iz yok. Kimse yürümüyor yanımda, kimse izlemiyor beni ya da önümden gitmiyor. Bir makas indi ve birbirimizi bağlayan ipleri kesti.



Sonsuza Kadar; D&R'ın 5 TL olan kampanyasında yer alan kitaplardan. Ne yazıkki ben çok fazla kitap edinemedim bu kampanyadan. Sonsuza Kadar ve Marc Levy'nin Gölge Hırsızı'nın sonuncuları benim payıma düşenlerden. Ya kitaplar çok çabuk tüketilmişti ya da gerçekten doğru dürüst kitapları kampanyaya sokmadılar. Çünkü gittiğimde neredeyse hiç kitap yok gibiydi:((

Sonsuza Kadar; başta beni öyle çok içine çekmese sonuna doğru iç burkan bir kitap oldu benim için. Ama nedense daha önce Yüreğinin Götürdüğü Yere Git ile tanıdığım Susanna Tamaro'yu bulamadım bu kitabında. Sonsuza Kadar bana biraz Paulo Coelho özenmesi gibi geldi. Kitapta eşini ve çocuğunu kaybeden bir adamın kendi dilinden yazdığı öyküsü anlatılıyor. Yer yer karmaşık yer yer de burnunuzun direği sızlıyor. İlk yarı sıkıcı ikinci yarı ise acıklı olması sebebilye öyle birden de kendinizi veremiyorsunuz kitaba. Sanırım severek takip ettiğim Baykuş Gözüyle blogunun da demesiyle bir kere daha D&R'ın neden bazı kitapları 5 TL'ye sattığını da bu kitapla birlikte anlamış bulunuyorum. Tamamen satılmayan kitapların satış politikasıymış:((

12 Temmuz 2012 Perşembe

Uçurtmayı Vurmasınlar/ Feride ÇİÇEKOĞLU


Kuşum ölmedi. Benim elimden mama bile yiyor. Canlanıyormuş yavaş yavaş.
"Yaşayacak" dedi Nuran.
Hep benimle kalsın istiyorum. Ama biraz büyüyünce uçmak istermiş.
"O zaman beni bırakıp gider mi?" diye sordum.
Uçma zamanı gelince gimesi gerekirmiş. Kuşlar tutsak yaşayamazlarmış. Ya çocuklar, İnci? Onlar tutsak yaşayabilirler mi?


Bu kitabı severek takip ettiğim Beyaz Kitaplık sayesinde öğrendim.  Kitabı daha önce nasıl duymamış ve okumamışım şaşırıdım. Bu yüzden kitap blogları daha çok olmalı işte...
Uçurtmayı Vurmasınlar küçük Barış'ın çok sevdiği İnci ablasına  yazdığı mektuplardan oluşuyor. Kısacık fakat çok sarsıcı. Üstelik Türk sinema tarinde önemli bir yere sahip filmi bile varmış... Feride Hanım 1984 yılında hapisaneden çıktıktan sonra önce Barış ile ilgili anıları hemen kağıda dökmüş ama Beyazperde'ye çıkana kadar hiç sesi duyulmamış yazdığı kitabın. Yazar bu yüzden de kitabın beyazperdeye gönül borcu olduğunu söylüyor.  Daha fazla geç kalmadan en kısa zamanda filmini de izlemek istiyorum.

10 Temmuz 2012 Salı

Vahşi Şeyler/ Dave EGGERS

Ben bu haftasonu hayal dünyamın akışına kapıldığım yaramaz bir çocuk oldum. Kendimi en son ne zaman çocuk kitabı okudum diye hatırlamaya zorlasam da  hatırlayamıyorum. Düşünün artık yetişkinlik ne kadar kanıma işlemiş. Oysa ne güzeldir bir elinde lolipop bir elinde eriyen dondurma ile oradan oraya koşturmak... Dün akşam bir radyo programında zaman akıp giderken neleri unutup neleri unutamadığımız soruluyordu. Sanırım zaman giderken çocukluğumuzu unutuyormuşuz...

Vahşi Şeyler 'de annesi ve ablasıyla yaşayan Max'in herkesin ona karşı geldiğini, kendini yalnız hisseden ve sinirini bozanları kurt kostümü içerisine gizlenip herkesi ısırmaya kalkan yaramaz bir çocuğun hikayesini bulabilirsiniz. Yaşadığı dünyaya bir türlü uyum sağlayaman bu yaramaz çocuk bir gün bir tekneye biner ve uçsuz bucaksız bir meceranın ortasında bulur kendini...
Ama hepimiz biraz öyle yapmaz mıyız? Birisi sinirimizi bozduğunda kaçıp gitmek veya intikam almaya kalmak istemez miyiz?  İşte Vahşi Şeyler; küçük bir çocuğun hayal dünyasına sığınmış bize gerçekle hayali çok güzel anlatan bir kitap olmuş bu nedenle. Ben okurken çok eğlendim ve sayesinde güzel bir yolculuk yaptım. Bu kitap aslında masalsı bir çocuk kitabından filme, filmden romana dönüşen ve bu süreçte orjinali hiç bozulmadan nadide kitaplardan olmuş.

Vahşi Şeyler (Where The  Wild Thing Are)  çocuk kitapları yazan Maurice Sendak'ın 1963 yılında yazdığı resimli bir çocuk kitabıymış. Tüm dünyada 19 milyondan fazla satan bu kitap o yıllarda başkaldırı niteliğinde ve fazla radikal olması nediyle bir çok kütüphanede yasaklanmış. Daha sonra 2003 yılında yönetmen Spike Jonze bu kitaba hayranlığından dolayı kitabı sinamaya uyarlamaya karar verir. Bunun için senaryo aşamasında Dave Eggers ile bağlantıya geçer. Dave Eggers'ın da hayranı olduğu bu kitap için teklifi hiç düşünmeden kabul eder. Uzun yıllar sonucu aralarına Maurice Sednak'ı da katarak nasıl bir film olması gerektiğine dair kafa yormuşlar. En sonunda 2009 yılında Tom Hanks'in de yapımcıları arasında olan film viyona girmiş. Vizyona giren bu filmi zaten yazarlık kariyeri olan Dave Eggers kaleme almaya karar verir ve sayesinde bu roman ortaya çıkar. Bize de afiyetle okumak düşer:))

6 Temmuz 2012 Cuma

Felatun Bey ile Rakım Efendi/ Ahmet MİTHAT

Bu kitaba geçenlerde bi arkadaşla kahve içelim diye çıkmışken Kültür Merkezi'nin içerisinde ufak bir kitapçıda rastladım. Sevgili Eren'in kitap tavsiyelerim bölümünde daha önce görmüş olduğumdan da resmen balıklama atladım. Fiyatının 3TL olması ise beni hem şaşırttı hem de sevindirdi. Ama daha sonra internet sitelerinden de araştırdığımda fiyatı hep bu civardaymış:))

Daha önce hiç Ahmet Mithat okumamıştım hep dilinin çok ağır olacağı düşüncesinde olduğumdan bu kitap beni ters köşeye yatırdı. Okurken öyle eğlendim ki kitabın nasıl bittiğini anlayamadım. Ama zaten sonradan edindiğim bilgilere göre Ahmet Mithat romanlarında okurken eğlendirmeyi, eğlenirken öğretmeyi amaçlamış ve bunu da en iyi Felatun Bey ile Rakım Efendi ile başarmış. Roman biraz ağustos böceği ile karıncanın hikayesini andırsa da tanzimat dönemini çok iyi yansıtıyor.

Felatun Bey annesini küçük yaşta kaybetmiş ve babasının batı hayranlığından dolayı avrupai tarzda yetiştirilmiş zengin bir çocuk, Rakım Efendi ise babasını küçük yaşta kaybetmiş annesi ve dadısı ile büyümüş fakir bir çocuktur. Ahmet Mithat ayrıca Rakım Efendiyi tanımlarken örnek olarak kendisini alarak kendi hayatından da kesitler sunmaktadır.
Roman ayrıca eski İstanbul'u ve o dönemi de çok güzel anlatıyor. Mesela şimdiki trafik dolu Kağıthane'nin o zamanın piknik alanı olması gerçekten şaşırtıcı. Şimdi her yerde koca koca binalar ve arabalar yüzünden park bile edemediğimiz sokaklarla dolu. İşte bu nedenle kendime acaba bundan yüz yıl sonra yaşadığımız büyüdüğümüz yerler nasıl olacak diye sormaktan alıkoyamıyorum.


4 Temmuz 2012 Çarşamba

D&R ve CAN YAYINLARI


O kadar güzel bir haber okudum ki benim gibi tüm kitap severlerin de yerlerinde duramayacağına eminim. D&R ve Can Yayınları çok güzel bir kampanyaya imza atmıştlar. Yaz boyunca D&R'da satılan tüm Can Yayınları kitapları 5TL olacakmış:))

3 Temmuz 2012 Salı

Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm/ Zülfü LİVANELİ

Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm; 2001'de Yunus Nadi Roman Ödülü almış. Ödüllü bir kitap olmasına rağmen çok tad alamadım bu kitaptan. Gerçi ödüllü olmuş olmamış yeterki kitabın içine girebileyim ama bu 200 sayfalık kitap beni çok sıktı... Yazar farklı bir tarz denemiş ama sanırım ben bu tarzı beğenmiyorum çünkü aynı şey Murat Gülsoy'un Bu Filmin Kötü Adamı Benim'i okurken de olmuştu. İkili anlatımlar beni bu kadar sıkmazdı, severdim de üstelik ama biri sap derken öbürkü saman derse olmuyor bu iş. Zülfü Livaneli çok sevdiğim yazarlar arasındadır ama bu kitabı uzun bir zaman diliminde yazdığından olacak kendisi de daha sonra yeniden düzeltmeler yapmış. Son halinin içine sindiğini söylese de ben kendi adıma olmamış diyebilirim. Ayrıca bir sürü gereksiz ayrıntı yerine 12 Eylül dönemini, kahramanımız Sami'nin yaşadıklarını daha derin ve etkileyici anlatılabilirdi... Belki de İnci Aral'ın anlatımından sonra çok yavan buldum. Yine de Zülfü Livaneli'ye haksızlık etmek istemem kendi içine sinmediği için yeni gözden geçirilmiş baskıyı piyasaya sürmek istemesi bile büyük bir cesaret.

"Anadil öyle birşeydi ki aynı şeyi başka bir dilede söylediğinde bütün anlamı, rengi, konusu yitip gidiveriyordu." Syf/ 165

"Zaman içinde hiç kimse aynı kişi olamazdı. Evliliklerde de böyleydi bu. İnsanlar biriyle evleniyor ve bir süre sonra zamanın değiştirdiği, bambaşka bir adam ya da kadın yaptığı o kişiyle hayatlarını geçirmek zorunda kalıyorlardı." Syf/ 180

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Blogum Dergisi/ Temmuz Sayısı


Blogum dergisinin 2. sayısı çıktı, konuk yazar olarak Temmuz sayısında Küçük Vahşi'yi yorumladım.
Hem dergiyi hemde kitap yorumumu okumak isterseniz http://www.blogumdergisi.blogspot.com/ buraya tıklamanız yeterli..
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...