30 Ağustos 2011 Salı

Şeker Bayramı


 Şeker bayramı denilince akla tıka basa o leziz şekerlemeleri mideye indirmek gelirdi ilk aklımıza gelen. Mahalledeki arkadaşlarla yarış yapardık kim daha çok şeker toplayacak diye.. Bir poşet, yetmedi iki poşet, artık bir seneye yetecek kadar şekerlememiz vardı..Ama biz onları nedense üç günde bitirirdik:) Tabii karın ağrsı da cabası.. Artık şeker toplamaya kimse gelmiyor. Gelen çocuklarda şekerlemeleri beğenmeyip bir iki ısırık aldıkları şekerleri merdiven aralıklarına bırakıveriyorlar. Bekledikleri ya da istedikleri şeyler sanırım artık şekerleme değil.. Ne yazık.. Zamane çağı dedikleri bu sanırım, ya da biz böyle yetiştiriyoruz çocukları. Kim bilir..

Bugün eşimle birlikte bütün tanıdıklarımızın bayramını kutlamaya gittik. Ne yazıkki kendimi biraz öksüz gibi hissettim ki kendi ailemden herkes bayram tatili için bir yerlere gitmişlerdi.. Aslında mutlu olmam gerekir onlar adına ama işte insan bazen kalbine söz geçiremiyor:) Annem babam, babaannem,anneannem kimse mi kalmaz ya.. Neyse ki teyzem burdaydı anne yarısı derler ya:) Kendi çocukları da burda olmayınca daha bir sevindi kadıncağız bizi görünce..

Neyse efendim bu bayram benim için biraz buruk da olsa hepinize bu resimdeki gibi mutluluk dilerim..

NİCE MUTLU BAYRAMLARA..

25 Ağustos 2011 Perşembe

Bayram Planları..

 Bu bayram için daha bilmem kaç ay öncesinden şu kadar gün tatil olursa şunu yaparım, bu kadar gün olursa bunu yaparım diye planlar yapan ben denizin malesef ki hayalleri suya düştü:( Bir şeyi kırk kere söylersen olur derlerdi de inanmazdım. Evet istediğim oldu ve bu bayram tatili bizim şirket için de 9 gün tatile kavuştu. Yalnız hesaba katmadığımız başka şeyler de olabiliyormuş bu hayatta.. Sağlık! Sağlınız elden gidince ne yazıkki tüm yaptığınız planların ve kurduğunuz hayellerin hiçbir önemi kalmıyor..Eşimin talihsiz mi diyelim nazar mı diyelim bilemedim ekmek keserken parmağını kestiği için 20 gündür komple kolu alçıdaydı. İnsan nasıl olurda ekmek keserken komple parmağını doğrayabiliyor ben anlayamadım millet nasıl anlasın değil mi? İlk gördüklerinde nedense herkeste bir inanama durumu var çünkü.. Neyse efendim pazartesi günü dikişleri alınacak ve alıçadan çıkacak diye sevinen sevgili eşim 6 haftalık sürecek alçıdan beter (plastik ater dedikleri)bir işkenceye mağruz kalacağını duyunca ne yapacağını bilemedi. Bunun yanında hergün hastanelere gidip fizik tedavi yaptırması da cabası. Nitekim kendisi az biraz hiperaktif olup bu kolu 6 hafta boyunca hiç hareket ettirmeden nası duracağını kara kara düşünmekte.. Düşünmekle kalmayıp kızgın bir boğa gibi burnundan dumanlar çıkarmakta.. Şimdi ben ona mı üzüleyim yoksa kendime mi üzüleyim bilemedim. Meğerse benim koca oğlanın hastalığı çok beter oluyormuş! Neyseki allah daha beterinden korudu..Herşeyin başı sağlık diyerek benim yan gelip yatma hayellerini başka bahara erteledik..

  Şimdi bu 9 günlük bu tatilde böyle bir Termal ve Spa merkezine gidip yan gelip yatma hayalleri kuran ben deniz için bayram tatili şöyle olacak..


Yeni başladığım Dexter Serisinin kalan son 2 sezonunu bitirmek..

Okunması gereken  birikmiş kitaplarımı bitirmek (En azından bitirmeyi umuyorum):))..


 Birikmiş ütülerimi bitirmek.. Allahım bu nası bir eziyettir yaa..Bir peri gelse bir dokunuşla bütün ütüleri bitiriverse,ne güzel birşey olurdu değil mi:))



 Burnundan dumanlar çıkan sinirli ve sabırsız bir koca oğlanı sevimli ve sürekli pozitif bir hasta bakıcı olarak katlanmak..


Bolca uyumak....



Ve umuyorum ki en azından bütün bunları sevimli evimde dış etkenlerin beni rahat bırakması dahilinde gerçekleştirebilirim..



23 Ağustos 2011 Salı

Pencere..

Hayat hep böyle midir yoksa onu biz mi çok fazla ciddiye alıyoruz. İnat ediyorum onu ciddiye almamakla ama karşıma öyle anlar çıkıyor ki dur diyorum sen bu hayatı ne sanıyorsun? Sandığım şu ki ben ona hep kendi penceremden bakmak istiyorum!  Ama o senin penceren ne ki küçücük bir hava deliği benim penceremin yanında diyor..Diretiyor bana onun penceresinden bakmaya.. Ve hayat dediğim şey benimle oyun oynamaya başlıyor.. Beni kendi içine hapsediyor ve artık kendi ufak dünyamda boğulduğumu hissediyorum. Kendi penceremin ne olduğunu bile unutuyorum. Oysa ben onun pembeliği bozulmasın diye pamuklara sarmıştım..

19 Ağustos 2011 Cuma

Mutlu Eden Bir Mail!

Ah sen yok musun her zaman beni şaşırtmayı bildin! Acaba beni senden daha iyi tanıyan var mı bu dünyada? Yok sanırım..Olmasın da zaten..İşte bu yüzden kalbimin anahtarı bir tek sende var!

Sormayın neden bu durgunluğum
Görmeden kuytu yaralarımı
Sormayın neden bu huysuzluğum
Bilmeden saklı duygularımı
Çok mu dertsiz duruyorum uzaktan bakılınca                                   Burası beni
Çok mu kalender sandınız dert anlatmayınca                                  

Gamsız hayat, herkese başka sunar garip oyunlarını
Gamsız hayat, herkese başka kurar kahpe tuzaklarını
Gamsız hayat, herkese başka sorar geçmiş hesaplarını
Gamsız hayat, herkesi başka yorar görmez gözünün yaşını

Sanmayın biter bu durgunluğum
Sarmadan kuytu yaralarımı
Sanmayın biter bu huysuzluğum
Açmadan saklı duygularımı
Çok mu güçsüz duruyorum derdimi paylaş
Çok mu çaresiz dersiniz dertten ağlayınca                                            Bu kısmı da sanki seni anlatıyor                                                
Nakaratlarda buluşuyoruz galiba

18 Ağustos 2011 Perşembe

Kitapyurdu Siparişim..


Aslında elimde 10 kalemlik bir liste vardı fakat listemi kaybettiğim için en azından aklıma takılan merak ettiğim kitapları alayım dedim..Hem böylelikle bunları bitirdikten sonra tekrar almak için bahanem oldu:)) Normalde bir günde gelen kargo bu sefer iki güne uzayınca merakım daha da arttı. Bu kitapları daha bir heyecan içinde bekledim diyebilirim..Neyse ki geldi de kitaplarıma kavuştum. Fakat merakım bunları okuyup bitirmedikçe dinmeyecek.. "Karga Korosu" kitabın kapağından dolayı beni ürkütse de içlerinde en çok merak ettiklerimden..

16 Ağustos 2011 Salı

Günün Yazısı..


Piril piril ütülü giysili, misler gibi parfüm kokulu, saçlari tarali, disleri firçalanmis adam ya da kadini sevmek kolaydir.

Aslinda ask, ayni insani, sabahin köründe uykudan uyandirdigindaki en sinirli hali ile de kabul edebilmek, ayni tuvaleti bir dakika arayla kullanabilmek, diz yapmis pijamalariyla kanepede yastiklara sarilip sizmisken bile sefkatle oksayabilmektir.

Buna katlanamayanlar zaten âsik degillerdir.

Bu durumda evlilik;
hoslandigin insana karsi olan duygularini öldürüyor denilebilir.
Zira âsiksan, ayni havayi solumak bile zevk verir,
hep beraber olmak istersin, banyodan gelen su sesi bile onun evde oldugunun isaretidir ve huzur verir.

Ütüledigin gömlegin ona ne kadar çok yakisacagini düsünürsün.

Pisirdigin yemegi ne çok sevecegini hayal edersin.

On tane ayakkabisi varken, onbirinciye sahip olmakla mutlu olacak diye, istedigin gömlegi satin almaktan vazgeçersin

Zamanla olmaktan çok bir seyler vermekten mutluluk duydugunu kesfedersin.

Eger kadin evlilikte ikinize yemek pisirecek,
dolabi düzenleyip ütüyü yapacak bir anne olarak görülüyorsa,
o kadinin saçlarinin hiç yaglanmadigini ve adamin geceleri terlemedigi düsünülüyorsa, asla kavga edilmeyecek ve lavabo tamir edilirken dahi gülüsüp öpüsülecek zannediliyorsa zaten beklenti bir evlilik degil, bir Amerikan filminde karakterlerden biri olmaktir,,

Bu hayallerle yola çikildiginda,

damat ilk gece gelinin saçlarindan onlarca firkete sökmeye çalistiginda, gelin ise damat firketelerini çikaramayip kuaföre söylendiginde zaten evlilik sandiklari sey çatirdamaya baslayacaktir.

Evlilik, sadece ask degildir.

Evlilik; ev arkadasligi, sirdaslik, ortak hesaba sahip mudilik, ayri kökenlerin birlesmesi, basi hatirlanmayan bir akrabalik iliskisidir..

Ask bu iliskide tutkuyu saglar ama tek basina ayakta tutamaz.

Âsiksaniz atesli sevismeler yasarsiniz,
ama kis aksamlari evde konyak içip geyik yapamayabilirsiniz.

Hala caniniz sikildiginda onu degil de annenizi ariyorsaniz, yalan olmustur o evlilik.

Ask evlilikte gider gelir.

Haliya kola döktügünde ask biter. Ama o, haliyi temizleyebilirse gene âsik olunur

O aradaki sinir evresini asabilenler, ellinci yila kadeh kaldiranlardir.

Tahammül edemeyenler ise ikinci evlilikten sonra artik evliligin yalan olduguna inanacaklardir.

Zafer, direnenlerin olur...
Can DÜNDAR 


11 Ağustos 2011 Perşembe

Sırma'nın Günlüğü/Naşide GÖKBUDAK



İntikam iki tarafı keskin bir bıçak gibidir. Bilendikçe daha kesici olur. Bir tarafı ile düşmana zarar verirken diğer tarafı ile de muhakkak kendine zarar verirsin. Syf.133


Birincilikle, ikincilik arasında öyle ince bir çizgi vardır ki, çok zaman fark edemeyiz bile. Bu belli belirsiz çizgiler seni bu kadar mutsuz ederse, hayat boyunca mutluluk nedir, tadamazsın. Bugünü yaşamasını bil ki yarına hazır giresin. Syf.153

Nefret küf hastalığı gibidir. İçine düşünce içten içe çürümeye başlarsın. Bir an gelir ki; içi oyulmuş, bir yere dayanması gereken bir çınar ağacı gibi olursun. Ve seninle ilgilenecek birilerini bulmak zorunda kalırısn. İşte o zaman nefret sana sevgisizlik ve ilgisizlik olarak geri döner. Artık yaslanacak hiçbir yerin yoktur. Syf.188

Akıllı insan, kendi hayatında huzuru yakalamayı bilen insandır. Eğer huzurunuz yoksa tüm başarılarınız, tüm kazançlarınız sadece ve sadece dış görünüşünü değiştirir. İçinizde herşeyi yakıp yıkan bir fırtına hep eser. Syf.336


2 Ağustos 2011 Salı

Serenade für Nadia, üstüne İncir Reçeli..


Genelde dolu dolu geçen haftasonlarımız yerine artık daha dingin ve ramazan sofralarının verdiği tadı  mutlulukla hissetmek olacak sanırım..Ramazanın en güzel yanı sanırım büyük, kalabalık ve sevdiklerimizle paylaştığımız sofralar..İster oruçlu olalım ister olmayalım artık diğer aylara nazaran daha az gezmek var..O nedenle haftasonu evde yapılacak en iyi şey ya kitap okumak ya da film izlemektir..Birkaç hafta önce bitirdiğim bir kitap ve geçen hafta izlediğim film size en güzel  hafta sonu tavsiyesi olur..

Zülfü Livaneli'nin Serenad'ı gerçekten okumaya değecek bir kitap..Az çok herkes duymuştur ününü zaten..Ama ister sevin ister sevmeyin kitap bittiğinde bilmediğimiz ne çok şey varmış detirtiyor..Ben kitabın hem edebi, hem bilgilendirici hem de hayata başka bir pencereden bakmamı sağlamasını sevdim..Ayrıca bittiği zaman sizi daha çok şey araştırmaya sevk ediyor diyebilirim..En azından bende öyle oldu:) Size kitap şöyle oldu böyle gelişti demek istemiyorum gereksiz yere bir açıklama olur diye düşünüyorum. Ama az ve öz konuşmak gerekirse okumaya değecek bir kitaptır derim.
Sadece beni etkileyen birkaç cümle anlatır sanırım bütün kitabı..

"...ama bazı ölümlerin acısı hep yeni kalıyordu."

"Yaşlılıkta çoğu durumda beden ve zihin aynı anda çökmüyordu.Genellikle bunlardan biri daha genç kalıyordu.Önce zihin çökerse insan daha mutlu ölür."

"William Reich banyoda sıcak suyun içine gömülmeyi, yorganın altında cenin pozisyonunda kıvrılmak gibi, ana rahmine geri dönme isteği olarak yorumluyordu. Bazen insan dünyadaki kötülükleri görünce gerçekten böyle bir arzuya kapılmıyor mu?"

"Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına, ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi oldugunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama! Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru."

"Hayatımda mutlu günlerim olmuştu elbette, ama mesele sadece mutluluk değildi. Önemli olan yaşadığımı, hayatın bir anlamı , bir değeri olduğunu hissetmekti. Elinde çiçek tutan beyaz gelinlik giymiş bir kızın mutluluğu gibi birşey değildi bu. Daha derin bir varoluş sorunuydu."

"Bir kız çocuğunun büyümesi ne zaman biter acaba? İlk adet gördüğünde mi, 18 yaşını doldurunca mı, evlenince mi, saçına ak düşünce mi?
Bence hiçbiri değil. Bir kız çocuğu büyümez, kaç yaşına gelirse gelsin asla büyümüş gibi hissetmez kendini. Son nefesini içi arzuyla, heyecanla dolu bir kız olarak verir. Ama değişim yaşar. Hayat o kızı sürekli değiştirir ve bu değişimlerin hiç şaşmayan aktörleri vardır. Bir erkek."

Bazen ne yaparsanız yapın kaderin önüne geçilmiyor bu kitapta öyle bir sonla bitiyor işte..Tavsiye edeceğim "İncir Reçeli" filmi de öyle..


Film basit bir aşk filmi gibi gözüksede Serenad'daki gibi bunun sonunda da kaderin önüne geçilmiyor..Hayat işte herşey bizim sandığımız gibi toz pembe değil sanırım..

"Bana bir şeyi sevme hakkı vermediler, ben de incir reçelini sevdim. İncir Reçeli sendin sevgilim."

"Hiç yadırgamadım yüzünü, inan çok tanıdık… Gönlüme hoş geldin sevdiğim, kusura bakma ortalık biraz dağınık."

"Ben insanları arabanın camına vuran yağmur damlalarına benzetiyorum. Bazen, bir damla aşağı doğru kayarken, başka bir damlaya karışıp, güçlenerek daha hızlı ilerler. Ben de sana karıştım aşkım. İnsanlar acımasız, savurgan. Hiçbir şeyin sonu gelmeyecekmiş gibi davranıyorlar. Bir gün, şoförün camı açabileceğini hiç düşünmüyorlar."

 P.S:Ne okursanız ne de izlerseniz zamanınız boşa harcamış olmazsınız.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...